
Gühertaş Hakkında
Şairler
Şerif AKBULUT
Gazellerin dökülmeye başladığı 1950 yılının sonbaharında dünyaya gözlerini açan Şerif Akbulut, çocukluğundan itibaren esprili kişiliği, güler yüzü, yaşama hep olumlu yönleriyle bakışı ve sevgi dolu yüreği ile bir dost, bir Gühertaş sevdalısı.
Kişiliğinin gelişiminde babası İbrahim’in (Topal İbrahim) esprileri, abisi Mustafa’nın şairliği, Gühertaş insanının yaşama sevinci görülür.
Gühertaş ilkokulunu bitirdikten sonra çalışmak için İstanbul’a gider. Bir yandan Beşiktaş Spor Kulübünde sporculuk yaparak güreş müsabakalarına katılır, diğer yandan saz kurslarına katılarak saz çalmayı öğrenir.
Şiirlerinde espri, hiciv, acı, sevgi ve sıla özlemi vardır. Kimi zaman kendini, köyünün geleneklerini, bir dostunu hicveder; kimi zaman da özlemini, sevdasını dile getirir.
İkisi erkek biri kız üç çocuk babası olan Aşık Şerif, uzun yıllar İstanbul-Şerefiye arasında otobüs işletmeciliği yapar. Onunla yolculuk edenler tatlı diline, şiirlerine doyamazlar. Sevdalısı olduğu Şerefiye yolunda elim bir trafik kazası sonucu 1992 yılında aramızdan ayrıldı. Aşık Şerif; tatlı dilin, güler yüzün, esprilerin hep hafızalarımızda ruhun şad olsun.
Aşık Şerif çocukluğundan beri sevdalısı olduğu Kamil amcanın kızı Emine ile nişanlanır. Gühertaştaki kız analarının uyguladığı yönteme kaynanası Gülem Hanımda uyarak bir türlü düğüne razı olmaz. Aradan tam dört yıl geçer, büyüklerin araya girmesiyle muradına erer ve Emine’sine kavuşur. Gühertaş’ta nişanlı delikanlıların kaynanalarından çektiklerini “Kaynana” şiirinde dile getirir.
Kaynana dillerin susmayan zurna, Satıyor kızını alıyor başlık,
Kızına der; kaynanana yüz verme, Zavallı damada kalmıyor harçlık,
Kocan döver ise koynuna girme, Yine düğün olmuyor bu kışlık,
Nedir senden çektiğim kaynana. Nedir senden çektiğim kaynana.
Verdiğin çeyizde köpeğin çulu, Aşık ŞERİF şu alnımın yazısı,
Çağırıp kızına veriyor heli, Zalim olur kaynananın cazusu,
Zavallı damadın perişan hali, O zalimler ara yerin muzusu,
Nedir senden çektiğim kaynana. Nedir senden çektiğim kaynana.
Aşık Şerif küçük yaşta çalışmak için İstanbul’a gelir ancak köyünün dağı taşı, toprağı yaşadıkları buram buram gözlerinde tüter efkarlanır ve özlemini, köyüne olan tutkusunu “Gühertaş Köyü” şiirinde dile getirir.
Zara’ya bağlı Gühertaş köyü, Akkoyunlar,mor kuzular meleşir,
Yaylaya çıkar ağası,beyi. Yaylasında telli turna dolaşır,
Yaz gelende turnalara türküyü, Kış gelende pehlivanlar güreşir,
Avaz avaz söyler dilin Gühertaş. Ilgıt ılgıt eser yelin Gühertaş.
Dereler çağlayıp pınarlar akar, Gülleri açıp da bezenip bağlar,
Menevşesi açmış gülleri kokar, ŞERİF’in sılada anası ağlar,
Güzeli çirkini yaylaya çıkar, Al yeşil çiçeğe bürünmüş dağlar,
Benzer gülistana ilin Gühertaş. Burcu burcu kokar gülün Gühertaş.
Yıl 1975 toprağın buram buram koktuğu bir bahar günü Aşık Şerif anası Miyese Hatunun azıh bohçasına koyduğu yumurtalı ufalama, çökelek ve ekmeği alarak Nişanderesi’ne çift sürmeye gider. Azıh bohçasını armut ağacının dalına asarak karasabana koştuğu boz öküzlere oha diyerek çift sürmeye başlar. Öğle üzeri karnı iyice acıkınca yeğeni Adnan’a: “Şu bizim azıh bohçasını getir de yemeğimizi yiyelim.” diye seslenir. Adnan: ”Amca bohça yerde; ancak içi boş.” diye bağırırken bir karga gak gak diye üzerlerinde dönmeye başlar. Aşık azığını kargaya kaptırdığını anlar ve hemen oracıkta “Zalim Karga” şiirini yazar.
Çalışmış kazanmış sanki eylemiş emek Zalim karga bir elime geçersen
Ne çökelek koymuş nede bir ekmek Kurtulursun Hindistan’a göçersen
Aht olsun,and olsun seni öldürmek Bir görseydim o bohçayı açarken
Azığımı yedin vay zalim karga. Azığımı yedin vay zalim karga.
Bir daha azığa zehir sürecem Azıh bohçasına baktım üzgünce
Huzuru mahşerde bunu soracam Zalim ekmekleri yemiş düzgünce
Hak Tala’ya mahkemeye verecem Ne yaparım iyice acıkınca
Azığımı yedin vay zalim karga. Azığımı yedin vay zalim karga.
Zalim kargayı bulup pataklıycam Zalim karga tarlamıza gak dedi
İki yakasın birbirne mıhlıycam Çocuk baktı azıh burada yok dedi
Bir daha azığı iyi sahlıycam Şerif dizlerine vurdu ah dedi
Azığımı yedin vay zalim karga. Azığımı yedin vay zalim karga.
Başlık parası Anadolu yiğidinin baş belasıdır öyle ki başlık parası yüzünden sevenler sevdiğine kavuşamaz. Yiğitlere gurbet yolu gözükür, hasretlik dağları aşar. Nişanlandıktan sonra aynı sıkıntıları yaşayan Aşık Şerif sarılır kaleme kağıda ve “Başlık Parası” şiirini yazar.
Ana gönlüm komşu kızını seviyor Bir fakir evermek ister oğlunu
Dünür gönder,anasına ne diyor Başlık kırar o fakirin kolunu
Dedi oğul on bin başlık istiyor Mecburen tutarsın gurbet yolunu
Olmaz olsun şu zalımın başlığı Olmaz olsun şu zalımın başlığı
Öldürüyor gurbet elde gençliği. Öldürüyor gurbet elde gençliği.
Çantamı aldım da yollara düştüm Derin olur gurbet elin yaresi
Otobüse bindim,dağları aştım Dağlar dolu sıla ile arası
İş bulamadım,çokça dolaştım Cebimde kalmadı ekmek parası
Olmaz olsun şu köylünün başlığı Olmaz olsun şu zalımın başlığı
Öldürüyor gurbet elde gençliği. Öldürüyor gurbet elde gençliği.
Şerif bu başlık yaktı bağrını
Çok çektirdi gurbet elin kahrını
Paran yoksa eller alır yarini
Olmaz olsun şu zalımın başlığı
Öldürüyor gurbet elde gençliği.
1970 li yıllar ülkemizin kan gölüne döndüğü, kardeş kanının aktığı, alevi-sünni, sağ-sol gibi ayırımcı kavramlarla insanlarımız arasında ikilik yaratıldığı ortamları yaşayan Aşık Şerif bu duruma çok üzülür ve bir kurtarıcı arar. Düşüncelerini “Türkiyemiz Ne Halde” şiirinde dile getirir.
Gurbet ele düştü genci kocamız Fatihler,Yavuzlar,Sultan Süleyman
Yanlış vaiz verir oldu hocamız Bir yığın sefile kaldı bu meydan
Büyük kurtarıcı Kemal Paşamız Malazgirt zaferinde Şah Alpaslan
Türkiyemiz ne durumda gel de gör. Torunların ne durumda gel de gör.
Türk oğludur boyun eğmez düşmana Müslümanız doğruluktur yolumuz
Bir karış toprağı bedeldir cana Muhammet Mustafa bizim dalımız
Sağcılık solculuk çıktı meydana Bu gidişle ne olacak halımız
Vatanımız ne durumda gel de gör. Türk evladı ne haldedir gelde gör.
Ne zaman bitecek bizim derdimiz
Gurbet eller mekanımız yurdumuz
Nerde kaldı Ergenekon kurdumuz?
Türkiyemiz ne haldedir gel de gör.
Vatan borcu dediler, anası ellerine kına yakarak peygamber ocağına yolladı. Her Türk genci gibi Şerif de gururla, görev bilinciyle severek koşarak gitti kışlaya. Bir gün içini bir sızı kapladı yüreği daraldı. Günlerce sürdü iç sıkıntısı ve bir mektup geldi köyünden babası yazıyordu, oğlum abin Mustafa’yı trafik kazasında kaybettik. Dünyası yıkıldı, gözleri karardı, yığıldı kaldı oracıkta. Kendine geldiğinde gözlerinden sicim gibi yaşlar boşanıyordu, abisini kaybetmenin acısıyla “Kardeş” şiirini yazmaya başladı.
Duman çökmüş Kabarduç’un düzüne Duymadım ki cenazene geleyim
Askeridim gidem dedim izine Kardeş sen kalk ben yerine öleyim
Dediler ki senin kardeşin öldü Yavruların ağlamaktan deliye döndü
Dünya zindan oldu benim gözüme. Hangisinin göz yaşını sileyim.
Feleğin bize gastı neyidi? Kaderde yazılan gelirmiş başa
Azrail nasıl canına kıydı? Böyle mi yanarmış gardaş gardaşa?
Nazlı yarin gül benzini soldurdu Gayri gözlerime kanlı yaş doldu
Küçük yavruların boynunu eğdi. Başımı vurmaktan toprağa taşa.
KÖYÜNDENMİ
Urumcuk ta yedim armut kurusu Zarguna da kiraz yiyen unutmaz
Bahadır da Dumanut’un yarusu Gölbaşı’nda kurbağa adam uyutmaz
Şişman olur Mıhayilin karısı Gühertaşlı kızı satar büyütmez
Suyundanmı köyündenmi bilemem? Suyundan mı köyünden mi bilinmez?
Cumartesi Şerefiye pazarı
Yaman çeker Ağsekülü hızarı
Kayabaşının altındadır mezarı
Köyündenmi suyundanmı bilemem?
EMİNE
Karşıdan geliyor nazlı Eminem Pulunun şavgusu vurmuş yamaca
İnek sağıyor helke dolmuş sütünen Yayladan geliyor süt koymuş bakraca
Öleceğim kız ben senin derdinden Geleceğim kapınıza ilaca
Derdimin dermanı sende diyorlar. Derdimin dermanı sende diyorlar.
Türlü nakışlar vurmuş halıya Yine ışılıyor yazmanın pulu
Madımağı toplayıp koymuş bohçaya Salınarak geliyor yaylanın gülü
Kız senin aşkından döndüm deliye Zülüfleri yağlı kınalı eli
Derdimin dermanı sende diyorlar. Derdimin dermanı sende diyorlar.
KURBAN OLAM
Sabahın seherde uğradım yare Siyah saçın kız benziyor ipeğe
Gümüş kemerini takmış beline Kıyamadım yanağından öpmeye
Salını salını indi pınara Top zülüfü kız dolaşmış küpeye
Kurban olam helke tutan eline. Kurban olam zülüfünün teline.
Yaşatamam yar peşine düşeni Kirpikleri yaydan çıkan ok gibi
Senin için adamışım bu canı Şu dünyada başka güzel yok gibi
Çifte beni sevdiğimin nişanı Yar gerdanın gül suyundan ak gibi
Kurban olam yanağına benine. Kurban olam gerdanına tenine.
BİRBİRİNE KARIŞMIŞ
Sabahın seherinde yaylaya vardım Kızlar türküyle yayık yayıyor
Koyun kuzu birbirine karışmış Kimi kalkmış ineğini sağıyor
Yürüyüp pınarın başında durdum Bal arısı çiçeğini arıyor
Gelin kızlar birbirine kavuşmuş. Lale sümbül birbirine karışmış.
Mor koyunda kuzusuna meliyor Pınar akar evlerinin boynundan
Baktım bir güzelin sesi geliyor Yüzünü yıkadı soğuk suyundan
Döndüm baktım nede güzel gülüyor Yeni kalkmış sevdiğinin koynundan
Bal dudakları birbirine karışmış. Kakül zülüf birbirine karışmış.
Süzüldü önümden girdi içeri
Ela gözler andırıyor hançeri
Şerif’i öldüren gurbetin gahri
Derdim çilem birbirine karışmış.
Mustafa BAYRAM
1967’de Gühertaş’da doğdu. Gühertaş ilkokulunu bitiren Şair Mustafa, evli ve dört çocuk babası. On üç yaşında İstanbul’a gelerek ekmek kavgası için mücadele etmeye başladı. İstanbul da sıkıntılarla geçen günler, ardından gelen askerlik ve köyüne duyduğu özlem Mustafa’nın şairlik duygularını öne çıkardı. Askerlik dönüşü eşi Havva ile evlenerek İstanbul’a taşındı. Halen ticari taksi işletmeciliği yaparak yaşamını devam ettirmekte.
Şair Mustafa, babası İsmail amcanın ölümünden bir yıl sonra köye gider amacı babasının kabrini ziyaret etmek ve sıla özlemini gidermektir. Köye adımını attığı andan itibaren bazı şeylerin değiştiğini görür ve aradığını bulamaz. Adeta kapılar yüzüne kapanmıştır, artık baba ocağından tütün tütmemektedir. Hüzünlenir ve “Kapılarda Kaldım Gardaş” şiirini yazar.
Kapılar kapalı bacalar sönük. Viran olmuş bağım ötmez bülbüller.
Kapılarda kaldım gardaş köyümde. Guzseküde açar idi aygüller.
Kimisi yıkılmış kimisi çökük. Dert sahibi olurum ben bu günler.
Kapılarda kaldım gardaş köyümde. Kapılarda kaldım gardaş köyümde.
Ottan gelen arabalar gıcılar. Vardım gittim babamın yanına.
Al yeşil giyerdi gelin bacılar. Sanki uyuyordu boylu boyuna.
İhtiyar yaylacı,genç köycüler. Çok uğraştım giremedim koynuna.
Kapılarda kaldım gardaş köyümde. Kapılarda kaldım gardaş köyümd
Mustafa’yım köyde günüm geçmiyor.
Babam gelip kapısını açmıyor.
Tarlalar kuruyor otunu biçmiyor.
Kapılarda kaldım gardaş köyümde.
Şair, ”Bizim Köylü” şiirinde kendi köyünün insanının yaşam tarzını, köyünün geleneklerini kendine özgü bir bakış açısıyla dile getirir.
Omuzun da heybe sırtında değnek, Burçak burçak terli yüzünde sinek,
Ayağında çarık sırtında yelek, Bir elinde dana,bir elinde inek,
Gülmek istedikçe koymamış felek, Çocuğa da vermiş koca bir kelek,
Bir adam görürsen bizim köylüdür. Bir kadın görürsen bizim köylüdür.
Motora yüklemiş gozağınan çürük, Bacada kurutur pancarı,keşi,
Ramuğa binmiş başında bürük, Üstünde dolaşır kargası,kuşu,
Koltuğunun altında beş altı ferik, Yolları sarplıca birde yokuşlu,
Bir göç’e rastlarsan bizim köyündür. Bir yayla görürsen bizim yayladır.
Kozak çuvalları sırtında yüklü, Soğuk su başında çayını içerken,
Dalbağı odunları çuvala ekli, Yeşil yeşil ekinleri biçerken,
Hafifçe aksıyor ufak tefekli, Köşe bucak kaynanatadan kaçarken,
Oduncu görürsen bizim köylüdür. Bir gelin görürsen bizim köylüdür.
İstanbul’a gelir fistanı allı, İstanbula gelmiş çok çekmiş acı,
Başında örtünün oyası pullu, Bükülmüş beli de dökülmüş saçı,
Bir bileti olup dokuz çuvallı, Bazen yıkamacı,bazen taksici,
Bir yolcu görürsen bizim köylüdür. Birine rastlarsan bizim köylüdür.
Giymiş gelinliği gözler sürmeli, Mustafa’yım bizim köyü söyledim,
Damat takmış bilekleri burmalı, Yüce dağ başında yayla yayladım,
Nişanı saymazsak sekiz görmeli, Tüm dostlarıma selam söyledim,
Kız satan görürsen bizim köylüdür. Selamımı alan varsa bizim köylüdür.
Mustafa, her Anadolu insanı gibi ekmek kavgası için İstanbul’a gelir. Otoparkta manevracı olarak çalışmaya başlar ve bir akşam yorgun argın eve gelir. Televizyonda köy yaşamını işleyen bir Türk filmini izlerken gözleri dalar ve çok uzaklara Gühertaş’a gider. Geçmişte yaşadıkları gözünde canlanır ve sarılır kaleme kağıda “Hayalimdeki Köy” şiiri doğar.
Peskimeti ıslamaya gözeye, Azığımı alıp Öveç’e doğru,
Çelik oynamaya çıksak yazıya, Öküzleri sürüp yayar olsaydım,
Gıcılayacak diye gever mazıya, Sıyırma yemeye çamın başına,
Verip de göçe gider olsaydım. Çıkıp kabuğunu soyar olsaydım.
Analar giyerler peşli entari, Genç kız örer elli giyim çorabı,
Toplar götürürler dağdan mantarı, Örmez ise olmaz gardaş töre bu,
Haşlayıp tuzlayıp koysalar bari, Aynalı derler ayrılır yare bu,
Başına geçip de yiyen olsaydım. Bende yar olup giyer olsaydım.
Kuzu ayırmaya Hacınınyurdu’na, Guzsekü’den geçer gençlerin yolu,
Nişanlılar düşer kendi derdine, Açılmış lalesi,açılmış gülü,
Sevdiğini alıp çamın ardına, Orda aşka gelir sevdanın dili,
Kimseler görmeden girer olsaydım. Oralarda olup duyar olsaydım.
Kışın kar yağınca köyümde olup, Bacalarda sekmeç için oyuna,
Alıp da kızağımı kayar olsaydım, Üç beş tekme düşer idi payıma,
Büyük hoca görüp çağırsa bizi, Üç yaşında eyer vurup tayıma,
Herkes çubuk yese sayar olsaydım. Ahbunluh da cirit atar olsaydım.
Sağar getirirler malın sütünü, Tepeden görünür Cerit’le,Karşı,
Kara kömüş yoğurdunun tadını, Toplansak bir yere akraba komşu,
Toplayıp ta kaymağını yedimmi, Bir kazan haşılla,bir tava turşu,
Daldırıp parmağım banar olsaydım. Başına geçip de yiyen olsaydım.
Oturmadan gelir gece yarısı, Tohum ekmek için varsam tarlaya,
Buzda kayar yere düşer karısı, Öküzleri koşup sürer olsaydım,
Yine ekmek pişiriyor birisi, Bir evlek ekili,birisi yarı,
Çökelikli yapıp yiyen olsaydım. Bir yağmur başlasa da döner olsaydım.
Mustafa’yım bunlar benim muradım,
Geçerken gurbet ele uğradım,
Gurbet ekmeğime zehir doğradım,
Bir gün gurbet elden göçer olsaydım.
Şair, İstanbul’a taşınan ve kendilerine göre bir düzen kuran gelinlerin yaz gelende ekin harman zamanı kaynatalarının kendilerini iş için köye çağırmalarını ve bıkkınlıklarını, gelinlerin kaynatadan çektiklerini “Bizim Köyün Kaynatası” şiiriyle dile getirir.
Bizim köyün kaynatası acuze Köye vardım kaynatam bir gubarur
Eyi çıkar ise bil ki mucize Orak tutamıyom elim gabarur
Yarım gödük bulgur için güzece Temennim beş altı günde geberür
Çalıştırır çalıştırır kaynata. Bende senden kurtulurum kaynata.
Oğlun görmesin bak böyle halımı
Sıçan kesmiş cecimimi çulumu
Ellere bıraktım bir tek gülümü
Sana hizmet için geldim kaynata.
2002 yılının Haziran ayı şimdi Gühertaş’ta yayla zamanı insanlar bölük bölük ototbüslerle köyün yolunu tutmakta. Herkes giderken Mustafa köy özlemiyle yanıp tutuşur, Gühertaş’ın dağı taşı, kurdu kuşu, çiğdemi çiçeği gözlerinde tüter ne var ki hanımı Havva’nın hiç mi hiç köye gitmeye niyeti yoktur. Mustafa çocukları toplar, hanımı Havva’yı karşısına alır ama birazda korkar. Ne olur ne olmaz diye her ihtimale karşı kapıyı da açık tutar. Köye gitme isteğini “Köyümüze Gidek” şiiriyle dile getirir.
Beni ettin sanki savaş esiri Boş yatıyor bostanlarım,bağlarım
İstanbul dışına koydun kesiri Şimdi çiçek açmış yaylam,dağlarım
Daha fazla sürmez bunun tesiri Kaç senedir gurbet ele bağlarım?
Benim köye gitmem yasak mı karı? Benim köye gitmem yasak mı karı?
Önem verdim evimizin dirline Ben gidersem köye düşme peşime
Göğüs gerdim yokluğuna varlına Gözler dayanmıyor gayri yaşıma
Avrupa’nın,Türkiye’yi birline Şimdi millet Körelik’in başına
Almasına dönderdin sen köyümü. Bende burda döner döner dururum.
Gıybetine atar tutar yazarım Mustafa’yım bir gün köye gidersem
Küfür günah eder birde söverim Çıkıp yaylalara seyran edersem
Derim eve gittiğinde döverim İt oğluyum yumuşunu tutarsam
Yanına gelende tutmaz kollarım. Bundan sonra veririm ben kararı.
Havva gelin kocasını dinler, dinler ve sonunda patlar. Mustafa söyleyeceklerin bittiyse? Şimdi birazda sen beni dinle diyerek başlar.
Evlenince borçtu başlık parası Etme herif unut bu inadını
Bir göz oda tutmuş fare yuvası Masumlara çıkardırsın adını
Ne eşyası vardı nede töresi O paraynan alak bu yıl odunu
Geldiğimde bir mendilin yoğudu. Yoksa sobada köyümü yakacan?
Gendü köye gitmez amma ad benim
Ne oldunu anlamadım ben senin
Doğruları söyle seversen dinin
Çarşamba günü gidek köyümüze.
Feyzullah PELİT
1950 yılnda Gühertaş’ta dünyaya geldi. 1965 yılında Gühertaş ilkokulundan mezun oldu. 1969 yılının sonbaharında eşi Fatma ile evlendi. Henüz iki buçuk aylık evli iken vatani görevini yapmak üzere askere gitti. Köyünden ilk kez askerliğini yapmak için ayrılması onu asker ocağında değişik duygulara yöneltir. Bir yanda köyde bıraktığı yeni gelin eşi Fatma, diğer yanda ana baba özlemi ve sıla hasreti. İşte bu duygularla şiir yazmaya başlar.
KADERİM
Av oldum düştüm kader tuzağına Geçtiğim yollara kuyu kazmışlar
Bir yol bulup uzansam kollarına Üzerime çalı çırpı dizmişler
Kavuşmak isterim gönül bağına Güzeller karşıma saf saf olmuşlar
Kanatlarım kırık uçamıyorum. Senden başkasını sevemiyorum.
Gel de feryat eden kalbimi dinle
Teselli et beni tatlı dilinle
Bir bardak su ver kendi ellerinle
İnan başka elden içemiyorum.
GURBET
Bir suçum var mıydı ana babaya? Acı söyler diye bana kızmayın
Bilmem niye geldim yalan dünyaya İsterseniz bana mektup yazmayın
Belki de bir daha dönmem sılaya Ölsem bile mezarımı kazmayın
Allah selamını çok mu gördünüz? Bir kazma,küreği çok mu gördünüz?
Bu gurbetlik ciğerimi dağlatır
Bu satırlar belki sizi de ağlatır
Benim suçum yok gurbet söyletir
Askere bir mektup çok mu gördünüz?
ANNE
Pederim yok beni yolcu eylesin Yeşil olur bizim elin ormanı
Kardeşim yok destanımı söylesin Bana geldi ağlamanın zamanı
Sevdiğim resmimle gönül eğlesin İki sene bensiz yapın bayramı
Hakkını helal et biricik anne. Bayramınız mübarek olsun anne.
Arife günlerinde yakarlar kına Başınızı ağrıttım kusura bakmayın
Bu gün efkarlıyım dokunma bana Sakın destanımı yırtıp atmayın
Kardeş bayramınız mübarek ola Fazla düşünüp de merak etmeyin
Uzat ver elini öpeyim anne. Yakında sılaya gelirim anne.
ZALİM ÇİLE
Kader vurdu yaktı yüreğimi Bir yanardağ gibi yüreğim yanar
Ne acıyor nede acıtan belli Gönlümün kuşları sılaya döner
Zalim gurbeti görmediğin belli İçim tutuştu gözlerim kan ağlar
Ne giden belli nede gönderen. Ne hasretlik belli nede çeken.
Bu hasretlik böyle mi sürecek Vazife değildir beni ağlatan
Felek benimde cezamı verecek Gözümden akan sanki kızılcık kan
Bilmem teskerem ne zaman gelecek Binlerce kişi var hasretlik çeken
Ne bekleyen belli nede beklemeyen. Ne ağlayan belli nede ağlatan.
Ahmet COŞKUN
İz bırakanlar bölümünde imam şairimiz hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir.
GÜHERTAŞ KÖYÜM BENİM
Gühertaş köyü bağlı Zara’ya Gençlerimiz hep buraya geldiler
Bağrından koptuk geldik buraya Anne baba bir köşede kaldılar
Örnek olduk çevredeki köylere Hani eba ecdat onlar n’oldular?
Camisi güzeldir bizim köyümüz. Okulu güzeldir bizim köyümüz.
Gençlerimiz artık buradan gitmiyor Camisi kubbeli güzel bir eser
Çok evlerin tütünleri tütmüyor Kabirler ıssız ecdatlar küser
Seher vakti horozları ötmüyor Yarab ziyaret etmeyi eyle müesser
Ormanı güzeldir bizim köyümüz. Kabristanları çevrili bizim köyümüz.
Ağaların sürülerini salardı Geçen günler asla geri gelmiyor
Koyunların yavrusuna melerdi Yaşlı annelerin yüzü gülmüyor
Dertli çoban kavalını çalardı Çok kimseler torunlarını bilmiyor
Dağları ıssız kaldı bizim köyümüz. Çocuklara hasret kaldı bizim köyümüz.
Güzeldir ormanı vardır bayırı Methederler yaylamızın çayını
Komşu köyümüzdür Armutçayırı İçebilsek Körelik’in suyunu
Gühertaşlı çok seviyor hayırı Ne keçisi kaldı ne koyunu
Dağları ıssız kaldı bizim köyümüz. Ağılları viran oldu köyümüz.
Dağlarında mor menekşe bitti mi? Dağları ormandır yoktur ovası
Figan edip bülbüllerin öttü mü? Baharın tatlıdır kuşların sesi
Vatandaşlar yaylasına göçtü mü? Soğuktur suları güzeldir havası
Dağları güzeldir bizim köyümüz. Yolları güzeldir bizim köyümüz.
Hafız Ahmet bunu böyle söyledi
Yıllardır köyüne hizmet eyledi
Artık oda köye veda eyledi
Veda olsun sana güzel köyümüz.
ELVADA RAMAZAN BAYRAMI
Elveda ramazan senden ayrıldık Yine efkarlıyız yaslı günümüz
Ramazan bayramınız mübarek olsun Aslımızı sorarsan birdir soyumuz
Büyük küçük derneğe geldik Issız kaldı viran oldu köyümüz
Ramazan bayramınız mübarek olsun. Kardeşler bayramınız mübarek olsun.
Zara kazası Sivas ilimiz İnsanoğlu bu dünyaya boşa gelmedin
Sılaya uzak düştü yolumuz Düşünüp de tefekküre dalmadın
İyi kötü geçti bizim günümüz Çok nimettir yedin haktan bilmedin
Ramazan bayramınız mübarek olsun. Komşular bayramınız mübarek olsun.
Gel kardeşim doğru yoldan şaşma Köyümüzden geldi geçti nicesi
Bu dünya fanidir boşa uğraşma Tütmez oldu çok kimsenin bacası
O melun şeytanın izine düşme Ne öğretmeni kaldı nede hocası
Ramazan bayramınız mübarek olsun. Kardeşler bayramınız mübarek olsun.
Yarab fırsat verme o melun şeytana Dayanılmaz bu dünyanın derdine
Göz dikmiştir en kıymetli imana Hasret kaldık vatanına suyuna
Sarılalım hep birlikte Kuran’a Gitmek ister gidemiyor köyüne
Komşular bayramınız mübarek olsun. Komşular bayramınız mübarek olsun.
İttifakla bir araya geldiniz Gühertaşlı çalışkandır duramaz
Elbirliğiyle bu arsayı aldınız Aramıza fitne fesat giremez
İstanbul iline örnek oldunuz Bu bayramdır dost düşmanı kıramaz
Kardeşler bayramınız mübarek olsun. Komşular bayramınız mübarek olsun.
Bilmem köyüm acep sana ne oldu? Niceleri köyümüze geldiler
Virane bağların güllerin soldu Sarıldılar hep dünyaya daldılar
Fakirin zenginin hep buraya geldi Hani eba ecdat onlar n’oldular
Kardeşler bayramınız mübarek olsun. Komşular bayramınız mübarek olsun.
Gelin kardeşler birlik olalım Hafız Ahmet bunu söyledim
Tekrar köyümüze önem verelim Yine aşkından yasını bağladım
Sonumuz köydür bunu bilelim Nice bayramlar geldi geçti n’eyledim
Ramazan bayramınız mübarek olsun. Komşular bayramınız mübarek olsun.
KÖYÜM SANA
Bizim köyün şu haline Dağ başında dumanına
Destanına ve diline O yaylanın zamanına
Baharın coşan seline Buz gibi sularına
Kurban olam köyüm sana. Kurban olam köyüm sana.
Sıra sıra armuduna Camisine kubbesine
Şifar atan kurmuduna Havada kuşun sesine
Destesine purmuduna Gühertaş’ın hepisine
Kurban olam köyüm sana. Kurban olam köyüm sana.
Madımağın lezzetine Tarlaları çayırları
Doyum olmaz yemesine O Cerit’in bayırları
Beş vakit ezan sesine Unutulmaz anıları
Kurban olam köyün sana. Kurban olam köyüm sana.
Kuşburnudan ekşi olur İslam dini onun dini
Onu yiyen şifa bulur Yücelmiş artıyor şanı
Belki bir gün unutulur Türk kanıdır onun kanı
Kurban olam köyüm sana. Kurban olam köyüm sana.
Gelin hep birlik olalım Tatlı tatlı kuşu öter
Köyümüzden kopmayalım Bacasından tütün tüter
Doğru yoldan çıkmayalım Bu destan burada biter
Kurban olam köyüm sana. Kurban olam köyüm sana.
Adnan AKBULUT