Gühertaş Hakkında
Destanlar
GÖHERTAŞ KÖYLÜLERİ DESTANI
Aşık Paşa Ömer Zaralı Ruşenoğullarından Karabekir’in oğludur. Doğduğu yıl belli değildir.1909 da vefat etti. Bir dönem köylerde Şahna (inzibat,emniyet görevlisi) olarak çalıştı. Göhertaş köylüleri şiirinde bunu mahlas olarak kullandı. Aşık Paşa Ömer Şahna olarak Göhertaş köyüne gider orada gördüklerini Göhertaş köylüleri destanında anlatır.
Dinleyin ağalar tarif edeyim
Kimse işitmemiş böyle destanı
Sene 1292’de
İltizam eyledik Cibilistan’ı
Vardık Göhertaş’a olduk misafir
Yanımıza geldi bir sarı kâfir
Yüzümüze baktı da bir hayli kâfir
Dedi siz kimlersiz eylen beyanı
Dedim biz burayı aldık bilerek
Anastas, cinçakmak birkaç müsterek
Çıkmış defteriniz getirin görek
Nizama iki katlı emr-i sultan
Dedi ki biz bu nizamı biliriz
Çarçabuk Zara’ya varır geliriz
Yahut köyümüzü satın alırız
Tanımayız böyle emr ü fermanı
Lön Hasan, Hüseyin gelin buraya
Çarçabuk inin gelin Zara’ya
Molla Kasım kefil olsun para’ya
Kim savurur kim kaldırır harmanı
İştoş’un ambarı çıktı daraya
Andır’ın okkası otuz paraya
ŞAHNA ne yüzünen gitsin Zara’ya
Yemişler buğdayı kalmış samanı
Aşık Paşa Ömer
NOT:
Cibilistan Zara’da Habeş dağı (Kösedağ) ve yöresi.
1292 Rumi yılı ,1876 Miladi yılıdır.
Kaynak: Yrd.Doç.Dr.Doğan Kaya - Zaralı Destancı Şairler.
İSMAİL EMMİ İLE HAVVA GELİNİN DESTANI
Gühertaş köyünden Güssün Ana ile İsmail Emmi bin bir emek vererek büyüttükleri üzerine titredikleri oğulları yağız delikanlı Mustafa’nın mürüvvetini görmek isterler. Hüseyin Emmi’nin kara kaşlı, kara gözlü güzel kızı Havva ile evlendirirler. Düğünün üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Havva Gelin İstanbul’a taşınmak için hastalık numaraları yapmaya başlar. Amacı tarladan bostandan, ahırdan inekten, kaynanadan kaynatadan kurtulmaktır.
Sonunda Havva Gelin amacına ulaşır, kocası Mustafa ile birlikte İstanbul’a gelirler. Havva Gelin mutludur, kocası yanındadır, kaynana dırdırı yoktur, bir dilim ekmek, bir kuru soğan geçinip gitmektedirler.
Ancak köyde Güssün Ana, İsmail Emmi perişandır. Güssün Ana hasta tarlaya gidemez, ahırda inek sağılacak sağamaz, İsmail Emmi yemek ister yapamaz. Güssün Ana yatakta hastalıktan kıvranır, İsmail Emmi açlıktan kıvranır ve çaresiz düşer yollara İstanbul’a gelir. Amacı Havva gelini razı edip köye döndürmektir. İsmail Emmi gelinini köye döndürmek için
dil döker.
İsmail Emmi: Biraz tohum ektim yazın gelirsin.
Eşini, dostunu köyü görürsün.
Hem de yiyip, içeceğini alırsın.
Etme gelin gecikme de gel köye.
Havva Gelin: Madem biçemezdin ne diye ektin?
Oğluna hel verip kenara çektin.
Elimi avucumu yollara döktün.
Boşuna yalvarma gelemem köye.
İsmail Emmi: Kaynanan çok hasta, inek sağamaz.
Ateş yakamıyor, yemek yapamaz.
Abdest alamıyor, namaz kılamaz.
Etme gelin gecikme de gel köye.
Havva Gelin: Ben o eve geldim, hiç iyi olamaz.
Evel evelinden yemek yapamaz.
Ben onu bilirim namazda kılamaz.
Boşuna yalvarma gelemem köye.
İsmail Emmi: Etme gelin alma benim ahımı.
Ben gönderdim yediğiniz zıkkımı
Bir aylığınıda bize harcasa çok mu?
Etme gelin gecikme de gel köye.
Havva Gelin: Boşa karış verme o bize geçmez.
Oğlun bulgur yemez, süt zaten içmez.
Senedi var aylık eline geçmez.
Boşuna yalvarma gelemem köye.
İsmail Emmi: Bu yaşıma geldim böyle görmedim.
Gir demedilerse eve girmedim.
Ye demedilerse yemek yemedim.
Etme gelin gecikme de gel köye.
Havva Gelin: Senin dediklerin mazide kalmış.
İki çuval gönderdiysen ne olmuş
Kör ölünce şimdi ela göz olmuş.
Boşuna yalvarma gelemem köye.
İsmail Emmi: Yaradan görüyor benim halimi.
Kimseye vermemiş böyle gelini.
Baştan çıkardın sen canım oğlumu.
Etme gelin gecikme de gel köye.
Havva Gelin: Yaradana gurban bilir işini.
Malın mülkün yesin senin başını.
Zehir ettin ekmeğimi aşımı.
Boşuna yalvarma gelemem köye.
Mustafa : Mustafa’yım komşu halim bildirdim.
Bazen düşündürdüm, bazen güldürdüm.
Ben aklımı el kızına çaldırdım.
Baba dertli, gelin dertli, köy dertli.
Mustafa BAYRAM
ASKER Ali ve GÜLSENEM’İN DESTANI
1972 yılının Nisan ayı Aşık Şerif Edremit te vatani görevini sürdürür. Canı kadar sevdiği asker arkadaşı Sivaslı Ali’nin içine kapanık sürekli düşünen hali kendisini etkiler. Arkadaşına derdini sorar. Ali dayanamaz köyde başına gelenleri, sevdalısı Gülsenem’i anlatır ve Aşık Şerif “Asker Ali ve Gülsenem” destanını yazar.
Ali: Gurbete giderken bir güzel gördüm
Eylenip güzelin yolunda durdum
Arzedip güzelin adını sordum
Dedi benim adımdan sana ne oğlan
Gülsenem: Var git oğlan var git bizi görürler
Kardeşlerim gelir seni vururlar
İste belki beni sana verirler
Bir dünürcü gönder anneme oğlan.
Ali: Ben fakirim seni bana vermezler
Zengini fakire makbul görmezler
Bu yiğitte bu güzeli sevmiş demezler
Kaçırayım seni köyüme güzel.
Gülsenem: Oğlan ben kaçarsam köyde ne derler
Kardeşlerim peşimize düşerler
Annem ile babam bana küserler
Bırak beni de var git yoluna oğlan.
Ali: Kız bilseydim hiç yolunda durmazdım
Güzel senden böyle sözler ummazdım
Gönül verip sana aşık olmazdım
Acımadın benim halime güzel.
Gülsenem: Oğlan bu sözlerin yetti canıma
Kanımı kaynattın senin kanına
Eğer bülbül girmediyse bağına?
O zaman konarım gülüne oğlan.
Ali: Yeter güzel gel Ali’yi yalvartma
Bağına girmişim çöllere atma
Bırak testileri gel bin atıma
Gidip öpelim annemin elini güzel.
Gülsenem: Adımı sormuştun adım Gülsenem
Güllerimi kokla açıktır sinem
Eyle kıratını terkine binem
Gidelim hayatın yoluna oğlan.
Şerif AKBULUT
ALLI NERGİZ’İN DESTANI
Gühertaş tarihinin en acıklı acıklı olduğu kadarda yürekleri dağlayan üzücü olaylarından biri yirmi iki yaşında kara kaşlı, kara gözlü, selvi boylu, al yazmalı Nergiz kızın hazin bir traktör kazası sonucu ölümü. Daha hayatının baharında nişanlı ve dört ay sonra düğünü olacak Nergiz kız öylesine bir zamanda aramızdan ayrılır ki onu tanıyan tanımayan herkesin yüreği yanar.
Bir fidan toprağa verlir sevenleri yıkılır. Al yazmalı Nergiz kızın ardından destanlar yazılır, ağıtlar yakılır yürekleri dağlayan.
Kulak ver kardeşim acılı söze Bilseydim gidermiydim oduna
Gühertaş köyünde oldu bir kaza Ne bileydim Azrail düşmüş ardıma
Eyvah yazık oldu allı Nergiz’e Ben doymadım yalan dünya tadına
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Vites boşa geçti firen tutmadı Motorun altında kaldım bir anda
Çalılardan birer birer atladı O siyah saçlarım dolandı canta
Ben kurtulmadım kardeşim atladı Kırıldı her yanım kaldım al kanda
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Motorun altında ezildi tenim Motorun altında canım verdim
Söyle kadir Mevla suçum ne benim Söyle kadir Mevla bir gün mü gördüm?
Dünümüz olacak bekler Çetin’im O fidan boyumu toprağa serdin
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Savcı gelmiş cenazeme bakıyor Ramuğa koydular kanlı cesedi
Al kanlarım ılgıt ılgıt akıyor Köylü yola düşmüş eder feryadı
Gözler açık gurbet ele bakıyor Yarı kaldı Nergis kızın muradı
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Bu gün başımızda baykuş ötüyor Teneşire yatmış kırık her yanım
Nergiz’in ölüsü evde yatıyor Elveda komşular son kere görün
Nişanlımda guguk gibi ötüyor Mezarım taşına kınamı sürün
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
İstanbul dan sevenlerim geldiler Teneşire yatmış ceylana benzer
Gül Nergiz’i al kanlarda buldular Zalim motor nasıl Nergiz’i ezer
Cenazemi göz yaşıyla yudular Emsalım kızlar salınır gezer
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i. Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Cehizim bohçalarım açsınlar Huri melekti Nergiz’in huyu
Götürüp de mezarıma saçsınlar Onun için yandı Gühertaş köyü
Bu yıl yaylalara bensiz göçsünler Selvi dal misali uzundu boyu
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i Zalim motor ezdin allı Nergiz’
Çevresi sorar güllü Nergiz’i Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Yeter Şerif yeter bu kadar yeter
Nergiz’in ölümü hepsinden beter
Şimdi melul mahsul toprakta yatar
Zalim motor ezdin allı Nergiz’i
Çevresi sorar güllü Nergiz’i.
Şerif AKBULUT
NERGİZ KANLAR İÇİNDE
Azrail kucak açmış geliyor İstanbul’dan sevenlerim yetişti
Oku gardaş bacın Nergiz yatıyor Sanki koyun kuzu ile karıştı
Dediler ki bacın gelmiş ağlıyor Bu nasıl alevdi yandı tutuştu
Bacımın feryadını duymadım ki. Ağlaman dostlar diyemedim ki.
O siyah saçlarımdan kanlar süzüldü Karaçam dağları bir uzak yerde
Dostlar ağladı düşman bile üzüldü Alpaslan kurtuldu Nergiz de nerde?
Mevlam böyle güzel nasıl ezildi Nergiz’in ölüsü bir derin yerde
Azrail’e karşı gelemedim ki. Kardeşim beni kurtar diyemedim ki.
Karaçam’a vardım bir geri baktım Menekşe koymuşlar gülün adını
Annemi ağlattım babamı yaktım Ben doyamadım dünyanın tadını
Muratsız Nergiz’i toprağa kattım Ben ölürsem garip koyun adımı
Kaderin yazısı diyemedim ki. Yalan dünya sana doyamadım ki.
Karaçam’a vardım odun etmeye Ne ettim gardaş ben sana ne ettim?
Acımadın mı motor beni öldürmeye? Yanıma gelmeye yemin mi ettin?
Al kanlar içinde toprağa koymaya Sivas’ın içini mekan mı tuttun?
Motorun altından kurtulamadım ki. Gardaşım yüzüne bakamadım ki.
Türkmen ALTUN
DESTAN YAZAN AŞIK ŞERİF’İN DESTANI
1992 yılı Temmuz ayı Gühertaş’ın dağlarını ot biçen gelinlerin ve kızların yanık türküleri inletirken bir kara haber yayılır köye Aşık Şerif’in otobüsü Akdağmadeni’nde kaza yaptı. Oraklar düşer kınalı ellerden, yürekler dağlanır, genci ihtiyarı düşer Akdağ yollarına. Karalı haber İstanbul’a da ulaşır. Eşi Emine’ye ve çocuklarına kötü haberi veremezler, sadece Şerif kaza yaptı hastanede derler.
Acısı dağları deler düşerler Sivas yoluna gerçek Gühertaş’ta çıkar karşılarına. İstanbul sel olur akar Gühertaş’a dağ taş insan dolar, sevenleri göz yaşına boğulur. Oğlu İsmail askerdir haber vermezler, on dört yaşında bir ay parçası gibi parlayan kızı Arzu yıkılır babasını kaybetmenin acısıyla ağıt dizer ardından:
Sıladan çıkıp da yola varırken Gühertaş köyünde koptu bir figan
Akdağmadeni’nde mola verirken. Dostlarım yanıyor evimde viran
Azrail çıktı yoluma erkenden Üstüm başım yırtık ellerimde kan
Azrail dur da geçem diyemedim ki. Azrail alma canımı diyemedim ki.
Kafamı kaldırıp şöyle bir baktım Otobüsüm al kanlara boyandı
Kalkam dedim kakamadım düştüm Koltuğa sıkıştım çok canım yandı
Yolculara kaynıma son defa baktım Gözlerim dünyaya son defa baktı
Kurtaracam sizi diyemedim ki Gel de kurtar beni doktor diyemedim ki.
Dağ başında kaldım feryat figanla Gühertaş köyünde duyuldu sala
Mustafa,Aslı,dostlarım vardı yanımda Gidiyorum dostlar size elveda
Eminem’e yuvama etmeden veda Ne olur yapmasaydım böyle kaza
Hakkın helal edin diyemedim ki. İçim yandı dostlar diyemedim ki.
Köyde evim kapısını açmadım Eminem’in sesi bağrımı yakar
Bir gece olsun içinde yatmadı Acısı çok büyük dağlarda yanar
Azrail geldi de tuttu yakamdan İsmail’in haberi yok acep ne yapar
Cenazemi evime götürün diyemedim ki. Komutan oğluma söyleme diyemedim ki.
Dostlarına türkü söylerken baba
Nergiz’e, Şevket’e ağıt yakarken baba
Hayır olamaz böyle bir kaza baba
Senin ağıtını ben mi yakacaktım baba?
Ellerimde kalemi tutmuyor baba.
Arzu AKBULUT
KARA KÖMÜŞLERİN DESTANI
Yıl 1955 Molla Mustafa, Zara dan ahbabı olan Gücük Ahmet’in methini duyduğu kara kömüşlerini (manda) kendi kocamış öküzleriyle trampa ederek satın alır. Kara kömüşler boylu boslu köyde herkesin dilindedir. Molla Mustafa’nın üç oğlu Ömer, Ahmet ve Şakir bir güz günü kağnı arabasıyla Kürdoğlan’a oduna giderler.
Kömüşlerine çok güvenen üç kardeş arabayı iyice yükledikten sonra kara kömüşleri koşarak yola koyulur. Önlerine çıkan ufak bir rampada kömüşler ayak direr bir adım dahi atmaz. Canım kömüş, aslan kömüş, babayiğit kömüş yakarmaları fayda etmez karanlık çökmeye başlar. Odunu yıkan üç kardeş köylünün arından boş kağnı arabasıyla gece yarısı köye dönerler.
Molla Mustafa ve çocuklarını bir düşüncedir alır. Olayı duyan komşular bunlar ova hayvanı dağa bayıra alışması lazım siz hele iyice besleyin sonra koşun derler. Bir hafta süreyle arpa ve fiğle besledikleri kömüşlerle bu sefer düz ayak Karaçam’a oduna giderler ancak bu seferde bizim aslan parçaları nuh der peygamber demez ve yine boş kağnı arabasıyla köye doğru yola koyulurlar.
Molla Mustafa bunları götürün Gücük Ahmet’e verin bizim koca öküzleri de geri getirin der. Şafakla beraber kömüşleri önüne katarak Zara’nın yolunu tutan ortanca oğul Ahmet yolda giderken “Kara Kömüşler” destanı yazar. Eğer Gücük Ahmet kömüşleri geri almazsa bu destanı yüzüne karşı okuyup kömüşleri de bırakıp geri dönerim diye aklından geçirir. Gücük Ahmet “Hoca’nın hatırı başım üstüne, öküzlerini al köyüne git babana da selamımı ilet” diyerek kömüşleri geri alır.
Bir çift manda geldi Zara elinden. Kimisi dedi kömüşlere iyice bakın.
Şaştım kaldım şu alemin dilinden. Boncuktan yuları boğazına takın.
Kimseler bilmedi benim halimden. Nazarlandı kömüşler gelin okuyun.
Eti gidip kemikleri kalan mandalar. Alemin dilinde kaldı mandalar.
Sabahleyin koşup dağlara geldim. Akşam oldu komşular ateş yaktılar.
Akşama kadar çalışıp yükünü ettim. Modul ile kömüşlere kaktılar.
Çıkaramadı kömüşler ardından tuttum. Odunları arabadan yıktılar.
Beni iş için zelil etti mandalar. Boş kağnıyı çekmez oldu mandalar.
Komşular kömüşleri bakmaya geldiler. Kardeşim Şakir ile Karaçam’a gittik.
Ova malıdır biraz bakın dediler. Düz bir yerden biraz odun ettik.
Ne buğday ne fiğ kaldı hepsini yediler. Çekmedi kömüşler kağnıyı yıktık.
Suyu içe içe kanmaz oldu mandalar. Boş kağnıyla köye döndü mandalar.
Bazen Mehmet’in öküzünü koştum. Zara’nın yoluna uzar giderim.
O yüce dağları zor bela aştım. Kömüşleri önüme alır giderim.
Gece vaktinde köyüme düştüm. Gücük Ahmet almazsa n’eyderim.
Ahırın yolunu bilmez mandalar. Başıma bela oldu şu mandalar.
Bir su içti yarısını dökerek. Sabahınan düştüm Zara yoluna.
Bir diz vurdu sinirini dökerek. Gelin komşular bakın şu halime.
Tuttuk uzun kuyruğundan çekerek. Ayetül kürsi’yi çok getirdim dilime.
Ayakta duramaz oldu mandalar. Şükür olsun sizi aldı mandalar.
Hafız Ahmet böyle canından bezdi.
Babam Mustafa da bir mektup yazdı.
Gücük Ahmet mektubu iyice süzdü.
Baş üstüne kabulüm dedi mandalar.
Ahmet COŞKUN